İtalyalı Oryantalistlerin Doğu Sevdası- Passion of Italian Orientalists for the East


  • June 25, 2008

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’a gelen yabancı sanatçılar arasında İtalyalı ve İtalya kökenli ressamlar da bulunmadaydı . “Turquerie” tutkusunun sona yaklaştığı bu dönemde insan resimleri ve peyzaj çalışmaları ile tanınan Hollanda kökenli Fransız Jean-Baptiste Van Mour, Maltalı Antoine de Favray, Fransız Jean Etienne Liotard’ın yanısıra Comidas de Carbognano, Luciari, Seeman Manzoni, Luigi Mayer, Gaetani Mercati ve Ferdinando Tonioli gibi İtalyalı sanatçıların yer alması erken oryantalist resimde İtalya’nın büyük payı olduğunu göstermektedir.

Bu ressamlardan Luigi Mayer (Roma 1755-Londra 1803) 1776 yılında İngiltere konsolosu Sir Albert Ainslie ile İstanbul’a gelmiş, burada belgesel nitelikli resimler üzerinde çalışmıştır. İstanbul’dan sonra Balkanlar, Yunanistan, Suriye, Mısır, Filistin ve Kuzey Afrika’yı dolaşan Mayer bu yolculuklarından, İstanbul’a çok sayıda suluboya resimle dönmüştür. Tarihi yerler, değişik mimari yapılar, deniz temalı ve köy yaşamlarını canlandıran resimler yapmış, çalışmalarının bir bölümünden gravürler, 1801-1810 yılları arasında da resimlerinden taşbaskılar yapılmıştır. Daha sonra konsolos Ainslie ile İngiltere’ye dönen Mayer’in taş-baskıları yapılan, “Küçük Bend” ve “Burgaz Kemeri” adlı iki suluboya çalışması sergimizde yer almaktadır.

XVIII. yüzyıl sonunda, İstanbul’da elçiliklerde çalışan ya da Doğu gezilerinde soylu Avrupalılara yol arkadaşlığı yapan Mayer gibi ressamlar, İstanbul’un ve Osmanlı topraklarının Batı’ya tanıtılmasında yardımcı olmuşlardır. Bu süreç XIX. yüzyılda da surmüş, beş kuşak boyunca resimle uğraşmış bir aileden gelen Rafaele Carelli (Bari 1975-Napoli 1864), 1839 yılında Devonshire dükü Joseph Paxton ile birlikte Ortadoğu’ya gelmiş, daha sonra Malta üzerinden İstanbul’a geçmiştir. İstanbul’da yaptığı onsekiz adet suluboya tablo, halen Chatsworth’de Devonshire koleksiyonu adı altında korunmaktadır. İstanbul’un günlük yaşamını betimlediği bu tablolarında konular, tüccarlar, caddeler, Ayasofya ve Beyazıt Camiidir. Daha sonra Anadolu’ya giden Carelli, İzmir’de de yerel konulu eserlere imzasını atmıştır.

1778 yılında Milano’da sahnelerini açan ünlü “Teatro alla Scala”, ilk günlerden başlayarak sunduğu operetlerde yer verdiği Doğu konulu müzik, giysi ve dekorlar ile Osmanlı topraklarını İtalya’ya ve öbür Avrupa ülkelerine tanıtan bir opera salonu oldu. Bu dönemde opera sanatçılarının “La Scala”da sergiledikleri yarısı düş ürünü Doğu konularından, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika sahne dekorculuğu büyük ölçüde etkilenecektir. Sahnelenen melodramlarda, Doğu kentlerinin aşılmaz surlarla çevrili limanları konu alınıyordu. Sahneye konan operetler arasında bazıları : 1809 tarihli “Sezar Mısır’da” (1809; Sezar’ın, donanması ile İskenderiye limanına girişi), 1817 tarihli “Muhammed” (1817; Muhammed ve taraftarlarının Mekke kapılarını tutmaları) ve “Saladin ve Clotilde” (1928; Antakya’da Asi nehri ve yakın tepeler).

XIX. yüzyılın birinci yarısında akademik sanat ve opera aynı doğrultuda gelişti. Pers-pektif” ressam için düz tuval üzerinde nesneleri üç boyutlu gösterme sanatıydı ve opera dekoratörleri de sahneleri düzenlemede bu tekniği kullanıyorlardı. Akademik sanatta tarihi resim çalışmaları en önde gelen öğe iken, sahne dekorları da değişen tarih tablolarını andırıyorlardı. Opera dekorlarında Doğu temalarını kullanan başlıca İtalyalı sanatçılar o dönemde Giovanni Perego (1776-1817) ve Alessandro Sanquirico (1777-1849) idi. Daha sonraki yıllarda fotoğrafçılığın ve sinemanın gelişmesi ile akademik sanat ve opera resim sanatı yeni gerçekliği yansıtmaya başlayınca oryantal düşler, oryantal gerçekliklere dönüşmeye başladı. İtalya’nın ünlü Opera’sının sahne dekorlarında yer alan oryantal konular, “Turquerie” modası olarak adlandırabileceğimiz Doğu’lu düşlerden günümüz oryantalizmine geçişlerin tanıklıklarıdırlar.

Osmanlı Saray Ressamı Fausto Zonaro Italya’ya döndükten sonra, 1919 yılında “La Scala”da düzenlediği kişisel sergide sunduğu ikiyüzelli tabloyu, İtalyalı bir sanatçının bu kuruma olan vefa borcunu ödemek için sergilemiş olduğu düşünülebilir. Sanatçı serginin bütün gelirini İtalya’nın savaş gazilerine bağışlamıştı .
2003 yılında, Italyalıların Roma’daki kutsal mekânı Complesso Vittoriano (Altare della Patria) deki Zonaro sergisi ise, bu kez Türkiye’nin büyük sanatçı Zonaro’ya ve İtalyalı öbür oryantalist ressamlara teşekkürlerini ifade etmektedir.

19. yüzyılda payitahtta adları anılan İtalyalı ressamlar arasında ilk sırada portre sanatçısı Napolili Enrico Gobbi ‘nin adı geçmektedir. Sultan II. Mahmud döneminde saraya çağrılan Gobbi, Bâbıâli nezdinde Sardunya elçiliği ataşesi idi ve 1828 yılında şehzade Abdülmecid ve Abdülaziz efendilerin portrelerini yapmıştı. Milano, Roma ve Torino’da eserlerini sergileyen sanatçının Tarabya’da, Sultan II. Mahmud’un bir portresini yaptığı biliniyorsa da eserleri günümüze ulaşamamıştır. Paolo Verona ise 1839’da İstanbul’a gelerek saray için bazı resimler yapan İtalyalı bir ressamdır. Topkapı Sarayı Müzesinde “Sultan Abdülmecid’in Maiyeti ile birlikte Eyüp’teki Kılıç Alayından Dönüşü” konulu suluboya çalışma ile “Sultan II. Mahmud’un atlı portresi” adlı bir tablosu bulunmaktadır. “Sultan Abdülmecid’in Maiyeti ile birlikte Eyüp’teki Kılıç Alayından Dönüşü” isimli eserin yağlıboya ile yapılmış bir eşi de İstanbul Harbiye’deki Askeri Müzededir.

1831 yılında çıkan yangında zarar gören Rus büyükelçiliği binasının onarımı için, 1837 yılında Karadeniz yoluyla İstanbul’a gelen Gaspare Trajano Fossati (Lugano 1809- 1883) 1845 yılında büyükelçiliğin restorasyonunu tamamladıktan sonra postane, hastane gibi birçok binanın yapımını da üstlendi. Gaspare, mimar olan kardeşi Giuseppe ile birlikte çağdaş teknikler denedikleri tasarımlarındaki başarılarından dolayı Sultan II. Abdülmecid’in dikkatini çekerek, Sadrazam Mustafa Reşid Paşanın onayı ile 1847 yılında, daha önce bazilika olan Ayasofya’nın restorasyonu ile camiye dönüştürülmesinde görevlendirildiler. 1858 yılına kadar İstanbul’da kalan Gaspare, binanın restorasyonunu gerçekleştirirken, Ayasofya’nın iç ve dış görünümlerini resmetti. İki yıllık bir çalışma sonunda, 1849 yılında Ayasofya bugünkü haline dönüştürüldü. Fossati Kardeşlerin İstanbul’da yaşadıkları dönemde yaptıkları bin dolayında çalışma günümüzde İşviçre’de Bellinzona Cantonale Arşivinde korunmaktadır. 1852’de Londra’da yayınlanan ve Ayasofya’nın iç ve dış resimlerinden oluşan ve yirmibeş adet renkli gravür içeren “Aya Sofia Constantinople as Recently Restored by Order of H.M. the Sultan Abdul Medjid” adındaki album, sergimizde yer almaktadır. Gaspare Fossati’nin kızkardeşi Bianca ile evli olan Venedikli dekorasyon ustası, ressam Antonio Fornari ise, Gaspare’nin çağrısı üzerine, Rus elçilik binasının düzenlenmesinde çalışmış, ardından tasarımlarını Fossati’lerin yaptığı başka yapılarda görev almıştır. Ayasofya Camii Hünkâr Mahfilindeki Mekke ve Medine betimlemeleri de Fornari’nin çalışmalarıdır.

1843 yılında, Sultan Abdülmecid döneminde Hereke Fabrika-i Hümâyûnu adıyla Hereke’de kurulan fabrika, Osmanlı İmparatorluğunda, halı ve ipekli dokuma alanında en kapsamlı fabrika idi ve o yılların ileri teknolojisini kullanarak Osmanlı Devleti adına millî dokumacılık ürünlerinin geliştirilmesine ve çağdaşlaştırılmasına öncülük etmekteydi. Fabrikanın en üst kalitede ürünleri, başta Dolmabahçe Sarayı olmak üzere, Osmanlı sanayiinin bir vitrini işlevi gören ve Sultâna ait olan saray, köşk ve “kasr”larda yer alıyordu. Hatta Dolmabahçe Sarayı bünyesinde, “Hereke Dokuma-hanesi” adıyla bir de atölye kurulmuştu. Bu fabrikanın Sarkis Ağa adındaki yöneticisi ile Camaron adlı İtalya uyruklu bir ressam, kurumun ilk yönetim kurulunu oluşturmuşlardı. Dokuma motiflerinden sorumlu olduğu sanılan, adı geçen ressam üzerine, elimize herhangi bir bilgi ulaşmamıştır.

İstanbul’a ve Osmanlı ülkesine ondokuzuncu. yüzyıl ortalarında gelen ressamlardan Bergama-Carrara Akademisinde okuyan Pietro Lucchini (Bergama 1800- Polonya 1883) 1820 yılında Roma’ya gitti ve orada üç ay kaldıktan sonra Paris’e geçerek ünlü portre sanatçısı François Gérard’ın yanında çalıştı. 1840 yıllarındaki Doğu yolculuğunda Mısır, İran ve İstanbul’u dolaştı.. Doğrudan Türkiye konulu bir tablosuna rastlanmamakla birlikte, Mısır-Kahire-Manyal Müzesinde “İlhami Paşa” adlı bir portre çalışması bulunmaktadır . Bir başka İtalyalı sanatçı Luigi Rubio ( Roma 1795-Floransa 1882) daha sonra Paris’e yerleşti ve Léon Cogniet ile çalıştı, 1831-1867 yılları arasında Paris salonlarına katıldı. İstanbul’a 1847 yılında gelen portre ressamı Rubio, Sultan Abdülmecid’in bir portresini yaptı ve 8 Kasım 1847 tarihinde beşinci. dereceden bir Nişan-ı Âli ile ödüllendirildi. 1870 yılında Floransa Güzel Sanatlar Akademisi öğretim kadrosunda görevlendirildi. . Sultan Abdulmecid döneminde, 1854 yılında İstanbul’a gelen bir başka sanatçı, Copoli Amarani Egidio’nun payitahtta ne kadar kaldığını bilmiyoruz… Sultan Abdülaziz, ressam Egidio’ya “otuzbir” Osmanlı padişahının portresini yaptırmış ve bu portreler Dolmabahçe Sarayında sergilenmişti.

1854 yılında ilk kez Roma Büyük Ödülüne (Grand Prix de Rome) katılmak isteyen Fransız adayların oryantal konulu eserleri de yarışma kapsamına alındı. Böylece bu sergilere mitolojik, dinsel ve nev-yunani konulu eserler yanında, Doğu temalı tablolar da katılmış oluyordu. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda Fransız sanatçıların ulaşabileceği en yüksek başarı ödülü “ Prix de Rome” idi. Bu ödülü kazanan seçkin öğrencilere, 1816 yılından itibaren, Roma’da “Villa Medici”deki Fransız Sanat Akademisinde okumak üzere Fransız Hükümeti beş yıllık burs veriyordu. Rönesans’ın beşiği İtalya’da okuyan bu öğrenciler, tekniklerini geliştirerek kısa zamanda başarıya ulaşıyorlardı. Ondokuzuncu yüzyıl oryantalist tarzının başını çeken Amédée Vanloo, Jean Dominique Ingres, Horace Vernet, Gustave Boulanger, Edouard Debat-Ponsan, Alexandre Cabanel gibi Fransız resim ustalarının Roma’da eğitim görmüş olmaları, oryantalizmin köklerinin İtalya’ya uzandığının bir işareti olduğu kadar Fransa ile Italya oryantalist resimlerinin birbirlerine yakınlıklarını da göstermektedir.

1593 yılında çalışmalarına başlayan Roma San Luca Akademisi ise, bir sanatçılar topluluğu idi ve amacı Villa Medici’deki Fransiz Akademisinde olduğu gibi, İtalya güzel sanatını, ressam ve heykeltraşlarının yetenek düzeylerini yükseltmek, onları onurlandırmak ve İtalya kültürünü ve sanat eserlerini korumaktı. Kurallara göre, her sanatçı, eserlerinden birkaçını akademiye bıraktığından, bugün bu kurum, elinde çok zengin bir resim ve heykel birikimi bulundurmaktadır. Akademi, Piazza dell’Academia San Luca meydanında, onaltıncı yüzyıldan kalma ve onarım görmüş olan Palazzo Carpegna’da etkinliğini sürdürmektedir.

Ondokuzuncu yüzyılın ortalarında San Luca Akademisinde okuyan ve Roma’da çalışan çok sayıda ressam Doğu’yu, Doğu peyzajlarını, ev içlerini ve insanlarını, tanımadan ve Osmanlı kentlerinden getirilerek Roma’da atölyeden atölyeye gezdirilen çok sayıda oryantal halı, giysi, mobilya, eşya, gravür ve fotoğraflarla, odalık, harem terasları ve avluları, rakkaseler, halaylıklar, esir çarşıları konulu suluboya resimler çalıştılar. Bu çalışmalar, oryantal tablolara duyulan istekle, daha tamamlanır tamamlanmaz Amerikalı ve İngiliz meraklılara satılmak üzere Avrupalı resim tacirlerince kapışılıyordu.

Bu konuda çalışan ressamların çoğunun Via Margulia’da atölyeleri bulunuyordu. Bu ticari resim furyasını başlatan, İspanya kökenli İtalyalı ressam, Mariano Fortuny Y Marsal (Katalonya 1838-Roma 1874) idi. Fortuny Y Marsal kariyerinin doruğunda olduğu 1860’lı yıllarda, Roma’da çok sayıda genç ressama ilham kaynağı oldu. Sergimizde bu dönemin sanatçılarından, yani San Luca Akademisini bitirip Doğu’yu görmemiş olan ressamlardan, Gustavo Simoni (Roma 1846- Palestrina 1926)’nin yağlıboya ve Filippo Bartolini (Roma 1861-1908), Enrico Tarenghi (Roma 1848- ? ), Amadeo Momo Simonetti (Rome 1874- Rome 1922), Giulio Rosati (Roma 1858- 1917 ), Antonio Gargiullo’nun (Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı) suluboya eserleri yer almaktadır. Bu ressamlar genel olarak imzalarının altına, “Roma” sözcüğünü, tablolarını yaptıkları kentin adını ekliyorlardı.

Yine San Luca Akademisini bitirip de daha sonra Doğu’ya yolculuk yapma fırsatı bulan bazı sanatçılar, Roma’ya döndükten sonra Doğu’da çizdikleri eskislerden yararlanarak suluboya ve yağlıboya tablolar yaptılar. Bunlardan Hermann David Salomon Corrodi (Frascati 1844- Roma 1905) San Luca Akademisi’nden sonra 1872 ‘de Paris’te de resim dersleri almış ve İngiltere Kraliyet ailesine çok sayıda peyzaj resimler yapmıştır. 1879 yılında Mısır, Suriye, Kıbrıs, İstanbul ve Montenegro’yu gezen ressam, çizdiği eskisler ve buralardan getirdiği oryantal eşya sayesinde, Roma’daki atölyesinde İstanbul ve Mısır ağırlıklı konuları tuvale aktarmıştır. Genel olarak gün batımı ile güneşin doğuşunun işlendiği resimlerinin altında, yapıldıkları yer (Roma) belirtilmiştir. Sanatçının başyapıtlarından sayılan, 86 x 165 cm. ölçülerindeki “Gün Işığında Galata Köprüsü ve Yeni Valide Camii” adlı tablosunda, atölye çalışması olduğundan, cami siluetlerinde ve yelkenlerde, gerçekten sapmalar gözlenir. Sergimizde yer alan “Beykoz’da Dalyan” tablosu sanatçının önemli eserleri arasındadır. Yine San Luca Akademisi mezunu olan Vincenzo Marinelli (San Martino d’Agni 1820- Napoli 1892) de 1850 yılından başlayarak Oryantal konulara yöneldi. . Mısır’da Hıdiv Sait Paşa’nın yanında çalıştı ve kendisi ile birlikte, 1856 ve 1857 yıllarında, Sudan’a yaptığı yolculuklara katıldı. Mısır, Filistin ve Türkiye gezilerinde yaptığı eskislerden sayısız, çok güzel yağlıboya tabloya imzasını attı. Sergimizde yer alan “Çubuk İçen Adam” konulu yağlıboya tablosu bir Arap çarşısındaki havayı başarı ile yansıtan anlamlı bir çalışmadır.

Roma’da San Luca Akademisinde okuyan Salvatore Valeri (Nettuno 1856- 1846) ise 1870’lerin başında tanınmış oryantalist üstadlar Giuseppe Gabani ve Cesare Maccari’nin yanında çalıştı. 1880 yılında, İngiliz sefirinin tavsiyesiyle İstanbul’a yerleşti ve 1881 yılında Sanayi-i Nefise Mektebinde resim hocalığı, 1883-1915 yılları arasında da resim bölümünün müdürlüğünü yaptı. Şişli’de resim atölyesi bulunan ressam, 1901 yılında Pera’da açılan ilk resim sergisine katıldı. Abdülmecid Efendi ve Sultan II. Abdülhamid’in çocuklarına resim dersi verdi ve Padişahın ziyaretine gelen Alman kralının portresini yaptı. Yazar, Adolphe Thalasso, Valeri’nin birkaç tablosunu 1910 tarihli “L’Art Ottoman: Les Peintres de Turquie”adlı kitabında yayımlamıştır. Bu kitapta yer alan tablolar: “Bohem Kadın” , “Su Taşıyıcı (Saka)” , “Seyyar Kahveci” , “Çingene Dansöz” ve “Çingene müzisyen ve Gitar Çalan” konulu eserlerdir.
Sanatçının Yenikö’deki Sait Halim Paşa yalısı envanterinde “Saka” ve “Efe” adlı iki adet suluboya çalışması bulunuyordu, ancak Yalı yangınından sonra bulunamamışlardır. Sergide Valeri’nin suluboya ve yağlıboya eserleri yer almaktadır.

Roma oryantalistleri ile aynı temaları çalışan Fabio Fabbi ( Bolonya 1861-Floransa 1946) eğitimini Floransa Güzel sanatlar Akademisinde aldı ve birçok kez Mısır’a gitti. Eserlerini 1884’ten sonraki yıllar içinde Torino’da, Floransa’da, Roma’da sergiledi ve 1898’de “Cavaliere della Corona d’Italia” nışanı ile ödüllendirildi. 1886’dan başlayarak Doğu’lu konulara yönelen sanatçının, sergimizde, oryantal kadın “figure”lerini işlediği suluboya ve yağlıboya tabloları yer almaktadır. Sanatçının ağabeyi Alberto Fabbi (Bolonya 1858- 1906)’nin ise fesli bir otoportresi bulunuyor.

Stefano Ussi ( Floransa1832- Floransa 1901) Floransa’nın gururu olup İtalya’nın en gözde oryantalist ressamları arasında kabul edilir. Floransa Güzel sanatlar Akademisinde okuduktan sonra Roma’ya yerleşti ve 1961 yılında Birleşik İtalya Ulusal Sergisine katıldı. 1869 yılında Mısır Hıdiv’i İsmail Paşanın, fransız mühendis Ferdinand De Lessseps’e yaptırdığı Süveyş kanalının açılış kutlamalarına öbür ünlü Avrupalı ressamlar ile birlikte katıldı ve Mısır’da çok sayıda tablolar yaptı. Dolmabahçe’de, en büyük ebatlı oryantalist eser, Ussi’nin 300×520 cm. büyüklüğündeki “Sürre Alayı” tablosudur. Mısır Hıdîvi İsmail Paşa, Süveyş Kanalının açılış töreni dolayısıyla tanıdığı Ussi’ye, her yıl Kâbe’nin üzerine örtülmek üzere hazırlanan örtünün gönderilişini resimleyeceği, “Sürre Alayı” konulu bir tablo ısmarladı. Tablo Kâbe’ye hediye (mahmil) götürmek üzere Kahire’den yola çıkarılan deve kervanı ile birlikte Mekke’ye giden hacıları ve onları koruyan Türk atlılarını betimleyen bir kompozisyon olacaktı. 1873’te Viyana’da sergilendikten sonra Mısır’a gönderilecek olan eseri haber alan Sultan Abdülaziz, tabloyu Dolmabahçe Sarayına kazandırdı. Sergide Ussi’nin “Sürre Alayı” konulu diğer ufak boy iki çalısması bulunmaktadır.

1820 yılında ailesiyle birlikte Odessa’ya yerleşen Carlo Bossoli ( Davesco 1815- Torino 1884) , bir antikacı ve kitapçının yanında çırak olarak çalışmaya başlamış, burada gravür ve resim sanatına yönelmiştir. Daha sonra bir ressamla birlikte tiyatro dekorları yaparken, Odessa valisinin eşi tarafından keşfedildi. Rusya, İspanya ve İsveç gibi ülkeleri ziyaret ederek çok sayıda peyzaj yapan Bossoli daha sonra İstanbul’a gelmiş, 1839 yılında, Türkiye konulu tablolar yapmaya başlamıştı. Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde karakalem ve suluboya eskisler yapan Bossoli’nin pastel çalışmaları, olağanüstü zenginliktedir. Daha sonra İtalya’ya dönen ve Torino’ya yerleşen Bossoli, dönemin öbür İtalyalı ressamı Alberto Pasini ile birlikte oryantalist resmin önde gelen adlarından biridir. Sergimizde tabloları olan sanatçının Milano’da bulunan Galerie d’Arte Moderne müzesinde “Sultan Gemiye Binerken” ve Torino’da bulunan Civico d’Arte Antica müzesinde “İstanbul Limanı” adlı eserleri sergilenmektedir.

İlk resim dersini Belluno kentinde Antonio Federici’den ve daha sonra Antonio Tessari’den alan şövalye İppolito Caffi (Venedik 1809- Lissa 1866) , 1827-1831 yılları arasında Venedik Güzel Sanatlar Akademisinde okumuştu. Bir perspektif uzmanı olan Caffi, 1840 yılından itibaren büyük boy oryantalist tablolar yapmaya başladı. 1843 yılında Napoli’den gemiyle Malta’ya, Atina’ya ve İstanbul’a giden ressam, İstanbul’da bulunduğu süre içinde kentin mimari yapılarını, günlük yaşamın canlılığı ile birlikte resmetti. Daha sonra Süveyş kanalından İskenderiye’ye, oradan da Kahire’ye geçen Caffi, bu yolculuğu sırasında, Nil nehri boyunca çalışmalarda bulundu. Kahire yolculuğunu Karnak ve Filistin izledi ve Kudüs’ün değişik açılardan betimlemelerini yaptı. Sergide ressamın “Kudüs” konulu bir tablosu bulunmaktadır. Daha sonra Şam’a ve Batı Anadolu’ya giden sanatçı, Pamukkale ve Efes’te çalıştı. Caffi’nin Fransa’da Rennes müzesinde “Çöl Kervanı” adlı bir tablosu, Roma, Trieste ve Venedik müzelerinde oryantal çalışmaları bulunmaktadır.

Ocak 2006 yılında İstanbul’da eserleri sergilenen ve İtalya kökenli Malta’lı bir aileden gelen Kont Beşinci Amadeo Preziosi (1816 Malta- 1882 İstanbul) babasıyla sorunlarından dolayı Malta’dan ve ailesinden ayrılarak ve o yıllarda Malta’lı ressamların İstanbul’daki başarıları kendisini çektiği için, Kasım 1842’de İstanbul’a geldi. Kırk yıl ayrılamayacağı İstanbul’a ayak bastığında ilk siparişini İngiliz sefiri Robert Curson’dan aldı. İstanbul’da yaşadığı yıllarda, değişik mekânlarda değişik meslek zümrelerinin yaşamlarını suluboya tekniği ile resimledi. Bu yıllarda İstanbul’un değişik yerlerinde yaptığı kompozisyonlardan albümler oluşturarak bunları turistlere sattı. Londra-Victoria ve Albert Müzesinin koleksiyonunda bu albümlerden birkaçı bulunmaktadır. 1858 yılında, İstanbul’un günlük yaşamını konu alan , Lemercier- “Recollections of Eastern Life” adlı kitapta yirmi dokuz gravürü vardır. Amadeo Preziosi’nin oğlu olan Roberto Farnetti Preziosi ise İstanbul’a yerleştikten sonra rum bir ailenin kızıyla evlendi ve bir oğlu oldu. Babasının, (Beyoğlu Hamalbaşı sok. No:14’de bulunan ve özel dershane olarak da kullandığı) atölyesinde kendini geliştirerek ressam oldu. Resmin yanısıra karikatürler de de yapan sanatçı 1881 yılında Tepebaşı’nda düzenlenen “II.Elifba klübü” (Club de l’A.B.C.) Karma Resim Sergisi ile başlayarak İstanbul sergilerine katıldı. Babasının resimlerinin büyük ilgi ve alıcı bulması sebebiyle zaman zaman onun eserlerini kopyalayarak çoğalttığı ve kendi adının baş harflerini ekleyerek satışa sunduğu bilinmektedir.

İtalyan ekolünden ressam Porfirio Giuliani’nin talebesi olan Giovanni Brindesi (İstanbul 1826- İstanbul 1888) İstanbul’un günlük yaşamını, tarihi atmosferini yansıtan eserleriyle üne kavuşmuştur. Çok sayıda suluboya ve guaj çalışan ressam, orijinal eserlerini “Souvenirs de Constantinople” (İstanbul Anıları) ve “Elbicei Atika Musée Anciens Costumes Turcs” ( Geçmiş Zaman Elbiseleri – Eski Türk Giysileri Müzesi) adlı iki albümde toplamıştır.1856 yılında yayımlanan “Elbicei Atika Musée Anciens Costumes Turcs”de devlet çalışanları, kıyafetleri ile; 1860 yılında yayımlanan “Souvenirs de Constantinople” adlı albümünde de İstanbul’un günlük yaşamı ve eğlenceleri resmedilmiştir. Sanatçı kabri Feriköy Latin Katolik Mezarlığında bulunmaktadır.

Alberto Pasini (1826-1899) 1860’lı yıllardan başlayarak İstanbul’a üç kez gelmiş, 1868’de Sultan Abdülaziz’in özel siparişi ile kendi konuları dışında ve bugün Dolmabahçe Sarayında bulunan, savaş temalı dört tablo yapmıştır ki bunlarda ikisi sergimizde yer alacaktır: “ Türk-Yunan Savaşı, 1868” ve “ Kalenin Bombalanışı, 1869” . Bu yolculuklarda ressam, “eskis” çalışmalarını Beykoz, Büyükdere ve Tarabya kıyılarına yoğunlaştırmıştır. 1876’da Türkiye’ye dördüncü kez kara yoluyla gelmek üzere yola çıkan ve Viyana’ya vardığında Sultan Abdülaziz’in fecî ölümünü, bu ölümden kaynaklanan siyasi karışıklıkları öğrenerek hayran olduğu İstanbul’a bir daha gidememek üzere geri dönen Pasini, İstanbul’da tuvale aktardığı, günlük yaşamın yansımaları dolu kımıltılı çarşıları, dumanlı ve parfüm kokulu Galata sokaklarını, Göksu deresinde sandal gezintilerini, renk renk giysileri ile yaşamın rengini kuşanmış, “konuşan çiçekler” diye adlandırdığı Türk kadınlarını, 1873 yılında İstanbul’a üçüncü gelişinden sonra artık bir daha göremeyecektir.
Pasini’nin (1826-1899) 1869 tarihli, 37×26 ebatlarında “Hacı Osman Ağa Mescidi” adlı tablosundaki imzası yanında “Terapia” yazılıdır. “Terapia” veya “Therapia” Tarabya’nın yunanca kökenli adlandırılışı olup, ‘tedavi edilen veya iyileştiren mekân’ anlamına gelmektedir. Tablonun yapıldığı tarihlerde Tarabya’nın yaklaşık 2500 olan nüfusunun çoğunluğu Rum asıllı idi ve burada beş kilise vardı. Bu semtte oturan Müslümanların tek simgesi “Hacı Osmanağa Mescidi” idi. Son olarak 1828 yılında, Silahtar Ali Ağa tarafından yenilenen Mescid, 1958-1960 yılları arasında Tarabya’da sahil yolunun genişletilmesi ve açılması çalışmaları sırasında istimlâk edilerek yıkıldı . Pasini 1867 yılında bu mescidin girişini resmederek, günümüzde fotoğrafları dahi bulunmayan bir tabloyu belgelemiş, kiliselerden biri yerine adı geçen Mescid’i betimleyerek gerçek bir Doğu hayranı ve oryantalist sanatçı olduğunu göstermiştir. Bu tablo ile birlikte sanatçının “Selimiye Kışlası”, “Pazaryeri”,” Suriye-Kapı Önünde”, “Saray Kapısı” gibi yapıtları, sergide ilk kez sunulmaktadır.

1868 yılında, sarayları dekore etmek üzere, Hıdiv’in davetlisi olarak Mısır’a giden Cesare Biseo (Roma 1843-Roma 1909) Kahire ve İskenderiye’de kamu yapılarının dekorasyonunu üstlenmiştir. 1875 yılında yazar De Amicis ve ressam Stefano Ussi ile birlikte Fas’a gitmiş ve Kuzey Afrika’da arap portreleri, çöl kervanları gibi, oryantal konulu, çok sayıda yağlıboya resim çalışmıştır.. De Amicis’in “Constantinopoli” adlı kitabındaki İstanbul konulu bütün çizimler Biseo’ya aittir. Genel olarak küçük boy eserlerine az rastlanmaktadır ve bu sergide üç ufak çalışması yer almaktadır.

Achille Formis Befani (Napoli 1832-Milano 1906), profesyonel müzik sanatçısı idi ve Formis soyadını kulağa hoş geldiği için almıştı. 1862 yılında Napoli’ye yerleşen ressam, 1867-70 yılları arasında ziyaret ettiği Mısır, İstanbul ve Anadolu’dan Milano’ya çeşitli eskislerle dönmüş ve bunları atölyesinde tablolaştırmıştır. 1870 yılında Napoli’de Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde “Pera Manzarası” adlı tablosu, 1877 yılında yine aynı galeride “Sultan Ahmet Çeşmesi” adlı eseri sergilenmiş, 1901-1906 yılları arasında Milano, Torino, Venedik ve Münih sergilerinde eserleri yer almıştır. Sergide “Surdışı İstanbul” konulu tablosu bulunmaktadır.
Aynı dönemlerde Bologna Akademisinde öğrenim gören bir ressam, Emanuele Brugnoli ( 1859 Bolonya- 1944 Venedik) kent peyzajları yapan bir suluboya sanatçısı olarak tanındı. Sergide yer alan İstanbul konulu suluboya çalışmasından, adı geçen Venedikli ressamın Istanbul’a geldiği anlaşılmaktadır . İstanbul konulu bu eseri, bilinen tek suluboya çalışmasıdır. 1886’da Floransa’da Venedik konulu, “Saint Marc Meydanındaki havuz” adlı tablosu sergilenmiştir.

Sultan II. Abdülhamid döneminde Saray ressamlığı yapan İtalyalı ressam Luigi Acquarone (1800-1896), yağlıboya, suluboya ve guaj çalışmalarında ağırlıklı olarak eğildiği konu Yıldız Sarayı manzaraları ve natürmort idi. Milli Saraylarda ve başka müze ve koleksiyonlarda az sayıda tablosu bulunmaktadır. 1896 yılında Acquarone’nin ölümü ile 1896-1909 yıllarında, Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Saray Ressamlığına getirilen Fausto Zonaro (1854-1929) üzerine, son yıllarda kitaplar yazıldı ve İstanbul’da, Ankara’da, İtalya’da eserleri sergilendi. Seleflerinin portrelerine de çok düşkün olan Sultan II Abdülhamid, Zonaro’dan, Gentile Bellini’nin 1480 yılında yaptığı ve bugün Londra’da National Gallery Koleksiyonunda bulunan “Fatih” portresinin kopyasını yapmasını istemiş, tablo 1907 yılında tarafından tamamlanarak Yıldız Sarayına teslim edilmişti. Bugün Topkapı Sarayı koleksiyonuna ait olan söz konusu portre de sergide yer almaktadır . Zonaro’nun altı başyapıtından biri olan “Galata Köprüsünde Ertuğrul Süvari Alayının Geçişi” tablosu ise, Sultan Abdülhamid’in, beyaz bir ata binen Fatih Sultan Mehmed’e imrenerek oluşturduğu süvari alayının beyaz atlılarının betimlenmesidir.

Zonaro’nun sergide yer alan “Yelpaze” formundaki suluboya çalışması, İstanbul İngiliz Büyükelçisi Sir Philip Currie ve eşi Lady Mary Mongomerie Currie’nin 1896 yılında verdikleri yemeğe katılan konukların imzalarını taşımaktadır Bu imzalar arasında payitahtta görevli ya da geçici bir görevle gelmiş bulunan yabancı diplomatların imzaları görülmektedir. Davette Osmanlı diplomasisinden hiçbir temsilcinin olmayışı dikkat çekicidir. Tam kadro olarak yer alan İngiliz Büyükelçiliği personeli yanında İran, İspanya, Montenegro, Sırbistan, Hollanda, Almanya, Italya, Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan, İsveç ve Norveç, A.B.D. , Belçika, üst düzey diplomatları oradadır. Bulgaristan Diplomatik Temsilcisi P. Dimitroff’un bu yemekte, İstanbul’da görevli bir diplomat olarak mı, yoksa Osmanlı ülkesinde, Bulgaristan valisi olarak mı bulunduğu açıklık kazanmamıştır. Bu konu 1908 yılında diplomatik bir tartışma konusu olmuş ve Bulgaristan egemenliğini ilan etmişti. Eser, Zonaro’nun İstanbul’da bulunduğu yıllarda siyasi dünya ile sanatın yanyana geldiği az görülen bir örnektir.

Sergide ayrıca ressam Zonaro’nun, İtalya Kraliçesi Margherita’ya sunduğu bir resim albümü de yer almaktadır: 1895 yılında İtalya Birliğinin kuruluşunun 25. yıldönümü dolayısıyla, İstanbul’daki İtalyan Kolonisince Kral Umberto’ya, bir kutlama mesajı ile birlikte desenli ve güzel yazılı bir liyakatname sunulması kararlaştırılır ve sunuyu hazırlamak üzere Saray Ressamı Fausto Zonaro görevlendirilir. Kutlama Komitesi, sanatçıya, emeğinin karşılığı, bir ödeme yapmak isterse de Zonaro, böyle küçük bir çalışma ve bir yurt görevi için ücret almayı kabul etmez. Bu vesile ile, Kraliçe Margherita’ya sunulmak üzere de Zonaro, İtalya ve Türkiye’de yapmış olduğu otuzbeş tablosunun, eşi Elisa tarafından çekilen fotograflarını bir resim albumüne yerleştirir; ilk sayfasını sanatlı bir yazı ve çiçek desenleri ile süsler. Albümün üst kapağını zenginleştirmek üzere Kapalı Çarşıdan bir eski Bursa çatma- kumaş örneği alır. Eşi, onu da, üst kapağa yerleştirir ve on gün içinde hazırlanan armağan, Kutlama Mesajı ile birlikte, bunları Roma’ya iletmekle görevli, Dr. Zeri tarafından Krallık ailesine ulaştırılır. Bir süre sonra Kraliçe Margherita, özel sekreteri Şövalye Ferdinando Guiccioli ile ilettiği mesajda, Zonaro’ya teşekkür ederek olağanüstü etkileyici bulduğu albumün, İtalya sanat kültürünü ve geleneklerini yaşatan bir çalışma olduğunu hayranlıkla belirtir.

Peyzaj ressamı Luigi Moretti Sultan Abdülaziz döneminde İstanbul’daki sanat çalışmalarına katıldı. İstanbul’da ilk resim sergisi bu dönemde açıldı. 1873’de Şeker Ahmet Paşa tarafından gerçekleştirilen ve ilk Osmanlı resim sergisi sayılan “I. Osmanlı Karma Resim Sergisi” ne yurttaşı Palumbo ile birlikte katıldı. 1875 tarihinde “II. Osmanlı Karma Resim Sergisi”nde yine deniz konulu çalışmaları sergilenen Moretti, bu kez sergide Saray Ressamı Luigi Acquarone, Bimonelli, Boerio, Montani, Pascutti, Rossi di Giustiniani gibi İtalyalı sanatçılarla birlikte yer aldı. “Elifba” Külübü tarafından 1880 yılında düzenlenen resim sergisinde İtalyalı sanatçılar olarak Amadeo Preziosi ile oğlu Roberto Farnetti Preziosi’nın adları geçmektedir. Baba oğul sanatçı 1881 tarihli “Elifba” Sergisine de katılmışlardı.

1881’den 1901 yılına kadar İstanbul’da, yabancı ressamların da katıldığı karma sergiler düzenlenmedi. . Beyoğlu’nda “Passage Oriental”de Sanayi-i Nefise Mektebi hocaları tarafından açılan ve “Pera Sergileri” olarak anılan sergilerin , 1901 yılındaki ilk düzenlenişine daha yüksek sayıda İtalyalı sanatçı katıldı. Sergide E. Della Sudda, Stefano Farnetti, Lina Gabuzzi, Salvatore Valeri, Pietro Bello, Fausto Zonaro ve Leonardo de Mango’nun eserleri yer alıyordu. 1902 sergisine katılan İtalyalı sanatçıların adları ise, Salvatore Valeri, Pietro Bello, Fausto Zonaro, Leonardo de Mango, Anna Kopello, Roberto Copello, Lina Gabuzzi, P. Canotti, D. Labella, Desgozzi idi. Bu sergilerin sonuncusu olan 1903 açılışında da Pietro Bello, Maximiliano Bertozzi, Leonardo de Mango, Desgozzi, D. Labella, Salvatore Valeri ve Lorenzo Valeri’nin Doğu konulu tabloları ile Lorenzo Valeri, Pietro Bello ve Giulio Mongeri’nin mimari tasarımları yer aldı. Bu sanatçılardan Lina Gabuzzi tablolarını Paris sergilerinde de sergilemişti ve “Üsküdar Mezarlığı” adlı önemli bir eseri bulunmaktadır. Salvatore Valeri’nin kardeşi Lorenzo Valeri’nin ise oturduğu Haydarpaşa’dan ve Çamlıca sırtlarından bir dizi İstanbul panoraması resimlediği bilinmektedir. Dolmabahçe’deki sergimizde, Pera Sergilerine tablo veren Zonaro, De Mango, Bello, S. Valeri gibi sanatçıların yanısıra, E. Della Sudda’nın bir “Natürmort”u ve Roberto Copello’nun “Galata Köprüsünde” adlı tablosu yer almaktadır. Roberto Copello’nun eşi Anna Copello’nun çalışmaları hakkında bilgimiz bulunmamaktadır.

1901 yılında birinci Pera sergisine katılan Stefano Farnetti (Pisa 1855-1926) 1875’de Napoli Sanat Akademisini bitirdi ve 1880’li yıllarda İstanbul’a gelerek tablo çalışmaları yanında Pera’daki Luxembourg otelinin tavan süslemelerini yaptı. 1900 yılında Floransa’daki Alinari resim yarışmasına, “Anne ve Çocuk” adlı tablosuyla katılan sanatçı birincilik ödülünü Fausto Zonaro’ya kaptırdı. Oryantalist üslûpta bir çok çalışması bulunan sanatçı daha sonra Paris’e dönerek, yaşamını orada sürdürdü.
Aynı dönem ressamlarından Paul Vuccino’nun birkaç yıl önce İstanbul’da bir artırmada “Yalova Kaplıcaları” adlı büyük boy bir tablosu satılmıştı. Luigi Teshner’in, bugün adı Saint Michel Lisesi olan Jeanne d’Arc okulunda resim öğrettiği biliniyor. Sergimizde Teshner’in bir tablosu yer almadadır. Paul Vuccino ve Luigi Teshner’in Pera Sergilerine katılıp katılmadıkları bilinmiyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Istanbul’da çalışan ressam Prof. Carlo Misto ise 1924 yılında Istanbul’da düzenlediği kişisel sergide elliüç tablosunu sergiledi. Bu tabloların tamamına yakını Istanbul’un semtlerini, “Boğaziçi manzaraları ile insanları”nı görünteleyen çalışmalardı.

Tarih, tarz ve peyzaj ressamı olan Domenico Morelli (Napoli 1823- Napoli 1901), Napoli’de bulunan Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiş ve kazanmış olduğu birincilik ödülünden sonra eğitimini Roma’da sürdürmüştü. 1870’li yıllarda gerek sanat, gerekse ticaret alanında büyük başarı kazanan ressamın, atölyesinde resme dönüştürdüğü çok sayıda Mısır, Suriye ve Filistin konulu fotoğraf bulunmuştur. Kur’an ve Tevrat’ı okuyan sanatçıyı oryantalizme belki de bu iki kitap yöneltmişti. 1875 yılında Gérome’un birlikte gitmeyi önerdiği İstanbul yolculuğuna, Giuseppe Verdi’nin sipariş ettiği tablo yüzünden katılamayan Morelli, buna rağmen, Türkiye’ye hiç gelmemiş olan dönemin öbür ressamları Gérôme, Benjamin Constant, José Villegas gibi, İstanbul konulu tablolar yapmıştır.

1862 yılında, Napoli’deki Güzel Sanatlar Akademisinde, tanınmış İtalyalı oryantalist Leonardo De Mango (Bisceglie 1843- İstanbul 1930), sekiz yıl, Domenico Morelli’nin öğrencisi oldu. 1874 yılında, bir Osmanlı imparatorluğu ülkesi olan Suriye’ye daha sonra buradan Beyrut’a giderek dokuz yıl Beyrut’ta kalan ve “Jesuite” mektebinde dersler veren De Mango, bölgeden peyzajlarla deniz konulu resimler yaptı Kuzey Afrika ve Mısır’da da bulunan sanatçı, açık havada, piramitleri ve Nil ırmağı boyunca Mısır’daki yaşamı resimlediği, birçok oryantal tablo yapmıştır. 1883 yılında İstanbul’a yerleşen ressam, 1911’de İtalya Savaşı sırasında sınır dışı edilmesi dışında, ölünceye dek orada yaşamış; . Osman Hamdi Bey’in kurduğu Sanayi-i Nefise Mektebinde Valeri ve Bello gibi İtalyalı ressamlarla birlikte, dersler vermiştir. İstanbul’un değişik semtlerindeki gündelik yaşamı yansıtan tablolarında Fransız ressam Alexandre Gabriel Decamps (1803-1960) ile üslûp benzerliği gösteren sanatçı İstanbul’da yaşayan azınlıklara tablolar satmış, ancak yaşamının son evresi maddi sıkıntı içinde geçmiştir.

Sergide eserleri yer almayan bazı sanatçılar arasında, Sultan II. Abdülhamid döneminde İstanbul’a gelmiş bulunan Pasquale Damilio; ressam ve roman yazarı idi. İstanbul’da kalış süresi ve yaptığı çalışmalar hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak 6 Mayıs 1892’de, kendisine dördüncü derecede Osmanlı Yüksek Nişanı verilmiş olmasından İstanbul’da bir süre kaldığı ve saray çevresiyle ilişkide olduğu anlaşılmaktadır. Tarz, figure, portre ressamı ve gravürcü olan Antonio Piccinni (Trani 1846- Roma 1920) ise Domenico Morelli, Tommasso Aloisio Juvara ve Francesco Pisante’nin talebesiydi. Sultan II. Abdülhamid Döneminde Türkiye’ye gelen batılı ressamlar arasında yer almaktadır.

Tarih, figür ve peyzaj ressamı olan iki sanatçıdan Francesco Netti (Sant’Eramo 1832- Sant’Eramo 1894), 1884 yazında Guiseppe Caravati ( Prens de Sirignano), Netti’yi ve başka üç Napolili ressamı “Rondine” adlı yatıyla yapacağı İstanbul yolculuğuna davet eder. Bari limanından çıkıp, önce Atina’ya uğrarlar. Oradan Tarabya açıklarına demir atarlar. Netti, iki ay boyunca hergün İstanbul’a inerek sokaklar, çarşılar ve günlük yaşamı içeren konularda “eskis”ler çalışır. Bu gezi sırasında ışık-renk kavrayışı değişen ve oryantalizme yönelen Netti, çalışmalarını İtalya’da, atölyesinde ürünleştirdi ve “odalık” çalışmalarıyla ünlendi. Alberto Rossi (Torino 1858- 1936), ise 1891-1914 yılları arasında her yıl Mısır’a gitti ve bu yolculukları sırasında Filistin, Suriye ve Türkiye’ye uğradı.1891-1929 arasında Mısır ve Filistin konulu otuzun üzerinde tablo sergileyen Rossi’nin, az sayıda Boğaz ve İstanbul tablosu vardır. “Bayram” ve “Sürre Alayı” konulu tabloları bunlardan ikisidir.

1855-56 ve 1900-09 yılları arasında İstanbul’da yaşayan Pietro Bello (Venedik 1830- İstanbul 1909) onyedi yaşından başlayarak İtalya’nın yarısını gezmiş, bunu İsviçre ve Rusya izlemiştir. Rusya’da bulunduğu süre içerisinde ve daha sonra Kırım savaşı sırasında İstanbul’a yerleşerek buradaki İtalyan Tiyatrosunda dekoratör olarak çalışmış, 1956’da ülkesine dönmüştür. XIX. yüzyılın sonunda İstanbul’a yeniden gelen Bellò, 3 Mart 1882 tarihinde öğretime geçen Sanayi-i Nefise Mektebinde Fransız Mimar Alexandre Vallaury’nin yardımcısı olarak mimarlık dersleri vermiştir. Aynı zamanda, eseri, Osmanlı Müzesi gibi birçok binanın yapımını üstlenmiştir. İstanbul ve yöresini konu alan, çoğunlukla suluboya çalışan Bello, İstanbul’da yabancı topluluklarca eserleri aranan bir sanatçı idi.

19. yüzyılın ikinci yarısında mühim görevler almış bulunan; ya da İstanbul mimarisi için yeni yönelimlere katkıda bulunan İtalyalılar arasında Giacomo Leoni, Giovanni Battista Barborini (1820-1891), Giorgio Domenico, Ercole Stampa, Pietro Montani(1829-1887) ve Guglielmo Semprini (1841-1917) gibi adlar bulunmaktadır. İtalyan kolonisinin en cana yakın kişiliklerinden biri olan Guglielmo Semprini, 1870 yangınından sonra, İstanbul’a geldiğinde, harabeye dönen kentte Rusya Sefareti ile birlikte okullar, hastahaneler ve Alman Sefaretinin yazlık konutunu inşa etti. Avusturya hastahanesinin restorasyonunu üzerine aldı. . 1871 yılında Aksaray’da inşa edilen Valide Camii, Sultan II. Mahmud’un zevcesi ve Sultan Abdülaziz (1861-1876)’in annesi Pertevnihal Valide Sultanın iradesi ile Serkis Balyan ve kardeşi Agop Balyan tarafından yapıldığı bilinmekle birlikte, bazı kaynaklara gore bu cami, gerçekte, Montani Bey olarak tanınan İtalya asıllı Pietro Montani tarafından yapılmıştır. Montani ayrıca Ermeni ressam Boghos Şaşıyan Efendi ile birlikte, Edhem Paşa’nın hazırlattığı “Usul-ü Mimari-i Osmani – L’Architecture Ottomane” adlı kitaptaki planşları hazırladı.

Osmanlı mimarı İtalyalı Raimondo d’Aronco (1857-1932) 1893 ile 1909 yıllarında Türkiye’de yaşadı ve çok sayıda mimari proje üreterek projelerin çizimleri ile birlikte onların suluboya resimlerini yaptı.. Çağdaş dekoratif sanatların, “art-nouveau” mimarisinin Osmanlı mimari üslubu ile bütünleşmesini sağlayan, cesur çizgilerin renklerle bezendiği projelerin adı oldu. . Tarabya’da yeni İtalya sefaretinin yapımı, göz kamaştırıcı çeşmeler, Boğaziçi’ndeki birçok villa ve yalı, Haydarpaşa’da Mekteb-i Tıbbiye olarak inşa edilen bina onun eseridir. İstanbul’da İstanbul Araştırma Enstitüsü ve İtalyan Kültür Merkezinin işbirliği ile bu mimarın İstanbul ile ilgili tasarımlarının bir bölümü 2006 yılının Eylül ayında sergilendi. 1893 yılında Sultan Abdülhamid’in isteği üzerine İtalya hükümetince görevlendirilerek Osmanlı tarım ve sanayi sergisi pavyonu projesini üzerine aldı. Sergimizde yer alan bu tasarıyı 13 Eylül 1893’te bizzat Sultan Abdülhamid onaylar ve mimarı liyakat madalyası ile ödüllendirir. 1894 yılının Mart ayında, sergi kompleksinin maketi hazırdır. Ancak 10 Temmuz 1894’teki depremden dolayı gerçekleştirilemez. 17 Eylül 2006 yılında Suna ve Inan Kıraç sergi salonunda söz konusu projenin “Köşe Pavyonu” bölümünün çalışması yer almıştır. D’Aronco bir mimar olduğu kadar bir ressamdır ve tasarımları sanat eseri değerleri taşımaktadır.

XIX. yüzyıl Osmanlı batılılaşma döneminde Istanbul’da doğan ve yaşayan bazı yabancı mimarlar, Raimondo d’Aronco gibi Türk üslûbuna anlamlı katkıda bulunmayı sürdürmüşlerdir. Bunları arasında ünlü ressam Salvatore Valeri’nin oğlu, 1910 yıllarında etkili Alessandro Valeri (1887-1919?) ve Giulio Mongeri (1873-1953) vardır. Sergimizde Alessandro Valeri’nin İstanbul için “Boğazda Villa” ve “Kemalettin Camii” olmak üzere iki tasarımı sunulmaktadır. Valeri’nin 1916 tarihli “Mekteb” ve “Saat Kulesi”; 1917 tarihli “Apartıman” ve 1918 tarihli “Yeşilköy’de Villa”, tasarımları bugün Faenza İtalya’da bir özel koleksiyonda bulunmaktadır. Giulio Mongeri ise, Brera Akademisinden mezun oldu. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul, Bursa ve Ankara’da inşa edilen bazı mühim binaları ve İstanbul’da St. Antoine Kilisesini tasarladı .

Bu makalede, sergide eserleri yer alan sanatçıların yanında, Osmanlı topraklarında betimledikleri oryantalist çalışmalar ile Türkiye ve Batı’da isim yapan, ancak eserleri sergilenemeyen bazı İtalyan ressamlarında adını da duyurmaya çalıştık. Sergilenen eser listesinin tamamının yerel müze ve özel koleksiyonlardan oluşması, İtalyan oryantalist resmine giderek artmakta olan ilgiyi ifade etmektedir. İtalyan resim okulunun 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında Türk plastik sanatlarının gelişmesinde üstlendiği çok önemli görevde unutulmamalıdır.